Boğaz’ın iki yakasına yayılmış, tarihi ve doğal güzellikleriyle dünyaca ünlü İstanbul, her geçen gün artan nüfusu ve trafik yoğunluğu ile modern şehir yaşamının sorunlarını da beraber taşıyor. Bu sorunların en önemlilerinden biri şüphesiz hava kirliliği. On beş milyonu aşkın nüfusuyla Türkiye’nin en kalabalık şehri olan İstanbul, artan kentleşme, sanayi faaliyetleri ve trafik yoğunluğu nedeniyle hava kalitesinde ciddi sorunlarla karşı karşıya kalırken, kent sakinlerinin sağlığı ve yaşam kalitesi de doğrudan etkileniyor.

İstanbul’da Hava Kalitesi İzleme Çalışmaları
İstanbul’da hava kalitesi izleme çalışmaları 1995 yılında oldukça mütevazı bir başlangıçla, sadece 2 mobil ölçüm istasyonu ile faaliyete geçti. Zaman içerisinde gelişen teknoloji ve artan çevre bilinci, bu ağın genişlemesine olanak sağladı. 2023 yılına gelindiğinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma Şube Müdürlüğü’nün sorumluluğunda 27 sabit ve 1 mobil hava kalitesi izleme istasyonu faaliyet göstermeye başladı. Bu izleme ağına 2013 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlı Marmara Temiz Hava Müdürlüğü’nün eklediği 12 istasyon ile beraber, şehir genelinde toplam 40 izleme noktası oluşturuldu.
İstanbul’daki hava kalitesi izleme istasyonlarında başlangıçta sadece kükürt dioksit (SO₂), partikül madde (PM₁₀), azot oksitler (NOₓ), karbon monoksit (CO) ve ozon (O₃) ölçümleri yapılırken, 2017 yılından itibaren altyapı geliştirilerek PM₂.₅, uçucu organik bileşikler (VOC’ler) ve ağır metal analizleri de ölçülmeye başlandı. Ayrıca, hava kalitesi verilerinin daha doğru değerlendirilebilmesi için rüzgâr hızı, rüzgâr yönü, nem, basınç, sıcaklık ve yağış gibi meteorolojik parametreler de kayıt altına alınıyor.
Bu istasyonlar stratejik noktalara yerleştirilmiş durumda; okul bahçeleri, ana yollar ve işlek caddeler gibi insan ve araç trafiğinin yoğun olduğu alanlar tercih ediliyor. Böylece hem trafik kaynaklı kirlilik hem de genel kentsel hava kalitesi etkili bir şekilde izlenebiliyor. 2024 Kara Raporu’na göre Türkiye’deki en geniş hava kalitesi izleme ağı İstanbul’da bulunmasına rağmen, istasyonlardan veri alımında zaman zaman sorunlar yaşanıyor. Bununla birlikte, 2023 yılında veri alımında önemli iyileşmeler kaydedildiği belirtiliyor.
İstanbul’da Hava Kirliliğinin Nedenleri ve Mevcut Durum
İstanbul’da hava kirliliği, günün farklı saatlerinde ve mevsimlere göre değişiklik gösteriyor. Meteorolojik koşulların yanı sıra nüfus yoğunluğu, kentleşme, sanayileşme ve trafik gibi faktörler de kirliliği doğrudan etkiliyor. Şehir genelinde yapılan ölçümler, özellikle PM₂.₅ ve PM₁₀ gibi partikül maddelerin Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından belirlenen sınır değerlerin çoğu zaman üzerinde seyrettiğini gösteriyor. Temiz Hava Hakkı Platformu verilerine göre, 2021 yılında İstanbul’da hava kirliliğine bağlı hastalıklar nedeniyle 4 bin 848 kişi hayatını kaybetti.
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ülkü Alver Şahin, İstanbul’daki hava kirliliği kaynaklarının bölgesel olarak değişkenlik gösterdiğini ancak en temel kaynağın trafik olduğunu belirtiyor. Bu tespiti destekleyen önemli bir veri de Inrix’in 2024 Trafik Analizi Raporu’nda yer alıyor; rapora göre İstanbul, dünya genelinde en yoğun trafiğe sahip şehir olarak birinci sırada yer alıyor. Bunu endüstri bölgelerine yakın alanlardaki endüstriyel faaliyetler takip ediyor.
Şahin’e göre İstanbul’da sürekli izleme yapılan ölçüm istasyonlarında sınır değerlerin çoğu zaman aşıldığı kritik parametreler NO₂, PM₂.₅ ve PM₁₀ olarak sıralanıyor. Özellikle bu kirleticilerin sağlık üzerindeki etkileri düşünüldüğünde, durum daha da endişe verici bir hal alıyor. Zira NO₂ solunum yolu hastalıklarını tetiklerken, PM₂.₅ gibi ince partiküller akciğerlerin derinliklerine kadar inerek kardiyovasküler sorunlara yol açabiliyor.
İstanbul’un hava kalitesi değerlendirilirken göz ardı edilmemesi gereken bir diğer faktör ise şehir dışından kaynaklanan kirlilik. Neredeyse her yıl Kuzeybatı ve güney rüzgârlarının etkisiyle Sahra çöl tozları ve Doğu Avrupa ülkeleri kaynaklı kirlilik Türkiye’ye ve İstanbul’a ulaşıyor. Bu uzun mesafeli taşınımlar, özellikle bazı dönemlerde partikül madde seviyelerinde ani yükselmelere neden olabiliyor.
İstanbul’da SO₂ seviyesi, 1992 yılında doğalgaz kullanımının yaygınlaşmasıyla düşmeye başladı ve bu düşüş trendi günümüzde de devam ediyor. Buna karşılık, İstanbul’daki gemi ve uçak trafiği de araç trafiğiyle benzer şekilde artış gösterdiğinden, havadaki CO ve NO₂ gibi kirleticilerin seviyeleri yükseliyor. Şahin’in değerlendirmesine göre, kentleşmenin yoğun olduğu bölgelerde hava kirliliği daha fazla gözlemleniyor ve Avrupa yakasında Asya yakasına kıyasla daha ciddi hava kirliliği sorunları yaşanıyor.
Semtlere Göre Kirlilik Dağılımı ve Yıllara Göre Değişim
Prof. Dr. Şahin ve ekibi, “İstanbul’da havadaki partikül madde ve gaz kirleticilerin değerlendirilmesi: Uzun zamanlı ve çok sayıda izleme istasyonlarından bilgiler” adlı araştırma kapsamında 2015-2023 yılları arasında İstanbul’un hava kirliliğinin bölgesel farklılığını ve değişimini tüm istasyonlarda detaylı olarak incelediler. Bu kapsamlı araştırma sonucunda, farklı bölgelerde farklı kirletici tiplerine yönelik ilginç bulgular ortaya çıktı.
Azot dioksit (NO₂) konsantrasyonunun en düşük seyrettiği bölgenin Avcılar-Beylikdüzü arasında olduğu tespit edildi. Bu bölgede NO₂ seviyeleri özellikle yaz dönemlerinde artış gösteriyor. PM₁₀ konsantrasyonlarının ise en yüksek olduğu alanlar Avcılar-Beylikdüzü bölgesi ile Sultangazi ve çevresi olarak belirlendi. Bununla birlikte, şehir genelinde PM₁₀ seviyelerinde bir azalma eğilimi gözlemlendi.
Tuzla ve çevresindeki bölgelerde ölçülen PM₂.₅ konsantrasyonları ise yaz dönemlerinde hafif bir artış eğilimi gösteriyor. Özellikle 2021 sonrasında bu artışın daha belirgin hale geldiği kaydediliyor. 2015-2021 yılları arasında, İstanbul’da O₃ ve CO dışındaki tüm parametrelerin yıllık ortalamalarında azalma görüldü. Bu olumlu gelişme, doğalgaz kullanımının yaygınlaşması ve bazı çevre politikalarının etkili bir şekilde uygulanması ile ilişkilendirilebilir.
2024 verilerine gelindiğinde ise farklı bir tablo ile karşılaşıyoruz. Son verilere göre İstanbul’da azot oksit (NOₓ) seviyelerinde ciddi bir artış yaşanıyor. Bu artış, özellikle Kadıköy ve Kağıthane gibi trafik yoğunluğunun fazla olduğu bölgelerde dikkat çekiyor. PM₁₀ değerlerinin en yüksek olduğu yerler ise Esenyurt ve Kağıthane olarak raporlanıyor. Ayrıca, Esenler, Bağcılar ve Kadıköy gibi kentleşmenin yoğun olduğu bölgelerde de partikül madde kirliliği önemli seviyelere ulaşıyor.
Dünya Kentlerinden Örnek Uygulamalar ve İstanbul İçin Çözüm Önerileri
İstanbul’un hava kalitesi sorunlarına çözüm ararken dünyadaki başarılı uygulamaları incelemek, şehrimiz için uyarlanabilir modeller sunabilir. Özellikle Avrupa’daki bazı kentlerin hava kirliliğiyle mücadelede uyguladıkları stratejiler, İstanbul için ilham kaynağı olabilir.

Portekiz’in başkenti Lizbon, gelişmiş bir hava kalitesi izleme ağıyla dikkat çekiyor. Şehir genelinde 80 noktaya yerleştirilen sensörlerle sadece hava kirliliği değil, aynı zamanda gürültü, trafik ve iklim verileri de gerçek zamanlı olarak izleniyor. Bu veriler, Lizbon’un açık veri platformunda toplanarak şehir yönetimi için kapsamlı analizler sunuluyor. İstanbul için Lizbon modeli, daha fazla sayıda ve dengeli dağıtılmış sensör kullanımı ile sadece kirleticileri değil, çevresel koşulları da izleyen entegre bir yapı kurulması açısından örnek alınabilir.
Londra’nın Camden bölgesi de hava kalitesi izleme konusunda çarpıcı bir örnek teşkil ediyor. Sadece 21,76 km²’lik bir alana sahip olan Camden bölgesinde 225’ten fazla sensör bulunuyor. Bu sensörler lamba direkleri ve binalara yerleştirilerek her dakika veri topluyor ve hava kirliliğini mikro ölçekte haritalıyor. İstanbul’un tamamında sadece 40 istasyon bulunurken, çok daha küçük bir alan olan Camden’ın yaklaşımı, çok daha detaylı ve hassas bir izleme imkanı sunuyor. İstanbul, Camden örneğinden yola çıkarak hava kalitesini daha ayrıntılı izlemek için ölçüm noktası sayısını artırabilir ve veri toplama sıklığını yükseltebilir.
Paris’te uygulanan “Hava ve Enerjinin Akılcı Kullanımı Yasası” (LAURE) kapsamında geliştirilen projeler de dikkat çekiyor. Bu yasa doğrultusunda Paris’te düşük emisyon bölgeleri oluşturulmuş, sürdürülebilir ulaşım teşvik edilmiş ve çeşitli trafik düzenlemeleri yapılmıştır. Paris’in uyguladığı trafik düzenlemeleri, yeşil alan genişletmeleri ve araç yasakları, hava kalitesinde belirgin iyileşmeler sağlamıştır. NO₂ ve partikül madde seviyelerindeki düşüş, hava kirliliği haritalarında net bir şekilde gözlemlenebilmektedir.

İstanbul’da Eminönü bölgesinde planlanan “tıkanıklık fiyatlandırması” uygulaması, Paris’teki Temiz Hava Bölgeleri projesinin bir versiyonu olarak değerlendirilebilir. Bu projenin hayata geçirilmesiyle araç yoğunluğunun azaltılması, hava kalitesinin iyileştirilmesi ve sürdürülebilir ulaşımın teşvik edilmesi mümkün olabilir.
İstanbul’un hava kalitesi sorununu çözmek için kapsamlı ve bütünleşik bir yaklaşım gerekmektedir. Mevcut 40 istasyon yerine, Londra-Camden örneğindeki gibi daha fazla noktada ve mikro ölçekte izleme yapılması, verilerin Lizbon örneğindeki gibi açık veri platformlarında şeffaf bir şekilde paylaşılması, Paris örneğinden yola çıkarak belirli bölgelerde düşük emisyon alanları oluşturulması ve araç kısıtlamalarının uygulanması önemli adımlar olacaktır.
Bunların yanı sıra, bireysel araç kullanımını azaltmak için toplu taşıma sistemlerinin geliştirilmesi ve teşvik edilmesi, şehir içinde daha fazla yeşil alan oluşturularak doğal bir filtreleme sağlanması ve şehir içindeki ve çevresindeki sanayi tesislerinin emisyonlarının sıkı bir şekilde denetlenmesi de hava kalitesinin iyileştirilmesine katkıda bulunacaktır.
Sonuç
İstanbul’un hava kalitesi sorunu, şehrin sürdürülebilir gelişimi ve sakinlerinin sağlığı açısından kritik öneme sahiptir. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, hava kirliliği dünya çapında başta gelen ölümcül sağlık riskleri arasında dördüncü sırada yer alıyor. Bu bağlamda, İstanbul’un hava kalitesini iyileştirmek için yapılacak çalışmalar, sadece çevresel bir iyileştirme değil, aynı zamanda bir halk sağlığı meselesidir.
Dünya kentlerindeki başarılı uygulamalar ışığında, İstanbul’da da temiz hava hakkını sağlayacak etkin politikalar ve projeler geliştirilebilir. Daha yoğun bir izleme ağı, gerçek zamanlı veri paylaşımı, düşük emisyon bölgeleri ve sürdürülebilir ulaşım çözümleriyle İstanbul’un hava kalitesi sorunlarını çözmek mümkün olabilir.
Kaynakça
Çevre Hattı. (2025). Paris Arabalara Elveda Dedi! Hava Kirliliği Haritaları Değişimi Ortaya Koydu.
Bayram, H., Dörtbudak, Z., Fişekçi, F., Kargın, M., & Bülbül, B. (2006). Hava Kirliliğinin İnsan Sağlığına Etkileri, Dünyada, Ülkemizde ve Bölgemizde Hava Kirliliği Sorunu” Paneli Ardından. Dicle Tıp Dergisi, 105-112.
Carey, C. (2022). Londra İlçesi Hiper-Yerel Hava Kalitesi Sensör Ağını Başlattı. Cities Today.
Gazete Oksijen. (2025). İstanbul’un Hava Kalitesinde Belirgin Bir Düşüş Var: En Temel Nedeni Trafik.
İBB Çevre Koruma ve Kontral Dairesi Başkanlığı. (2024). Ölçemediğiniz Şeyi Değerlendiremezsiniz.
Şahin, Ü., Ayvaz, C., Hama, S., Onat, B., Uzun, B., Doğan, M., . . . Harrison, R. (2024). İstanbul’da Ortam Partikül Madde ve Eser Gazların Değerlendirilmesi: Uzun Vadeli ve Çoklu İzleme İstasyonlarından İçgörüler. Atmosferik Kirlilik Araştırması, 15(5), 102089.
T.C. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Başkanlığı İstanbul İl Müdürlüğü. (2020). İstanbul İli Temiz Hava Eylem Planı THEP 2020-2024.
Temiz Hava Hakkı Platformu. (2024). Kara Rapor 2024: Hava Kirliliği ve Sağlık Etkileri.
Wray, S. (2022). Lizbon, Gerçek Zamanlı Veriler İçin Sensör Ağını Başlattı. Cities Today.
Zencirci, S., & Işıklı, B. (2017; 2(2)). Hava Kirliliği. Türk Dünyası Uygulama Ve Araştırma Merkezi Halk Sağlığı Dergisi, 24-36.