Türkiye uzun süredir beklenen İklim Kanunu ‘nu sonunda yürürlüğe koyarak, iklim değişikliğiyle mücadelede yasal bir çerçeve oluşturdu. Bu yasa 2053 Net Sıfır hedefi doğrultusunda emisyon azaltımı, yeşil dönüşüm ve sürdürülebilirlik ilkelerini temel alıyor. Peki, bu yasa ne gibi yenilikler getiriyor ve gerçekten bir dönüm noktası mı?

İklim Kanunu’nun Getirdiği Yenilikler
Öncelikle, İklim Kanunu’nun kapsamı oldukça geniş. Karbonsuzlaşma hedefleri doğrultusunda, sanayi, enerji, ulaşım ve tarım gibi sektörlerde emisyon azaltımı teşvik edilecek. Yerel yönetimler için iklim eylem planları zorunlu hale gelirken, karbon fiyatlandırması ve ticareti gibi mekanizmaların devreye girmesi bekleniyor. Ayrıca, Türkiye’nin Paris Anlaşması ve Avrupa Yeşil Mutabakatı ile uyum sürecinde attığı bu adım, ekonomik ve ticari ilişkiler açısından da büyük önem taşıyor.
Ancak bu kanunun başarısı, uygulama mekanizmalarının etkinliğiyle doğrudan ilişkili. Denetim süreçlerinin nasıl işleyeceği, sanayinin nasıl bir dönüşüm yaşayacağı ve halkın bu sürece nasıl dahil edileceği kritik sorular arasında. Öte yandan, çevre örgütleri ve uzmanlar, yasanın bazı eksikliklerine dikkat çekerek, daha katı emisyon azaltım hedefleri ve daha somut teşvik mekanizmalarının gerekli olduğunu vurguluyor.
Uygulama Süreci ve Gelecek Perspektifi
Her ilde vali başkanlığında, ilgili kurum ve kuruluşların temsilcileri ile yerel yönetimlerin katılımıyla İl İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu oluşturulacak. Bu kurulların çalışma usul ve esasları Bakanlık tarafından belirlenecek. Yerel İklim Değişikliği Eylem Planları ise en geç 31 Aralık 2027 tarihine kadar hazırlanacak ve bu süre, gerekli görülmesi halinde bir yıla kadar uzatılabilecek. İklim Kanunu, iklim değişikliğine bağlı afetlerin etkilerini azaltmak amacıyla risk değerlendirme, izleme, bilgilendirme ve erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesini öngörüyor.
Türkiye Yeşil Taksonomisi’nin oluşturulması, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’nın devreye alınması, okullarda yeşil teknoloji ve iklim değişikliği konularının müfredata dahil edilmesi gibi adımlarla, ülke genelinde kapsamlı bir dönüşüm hedefleniyor. Ekonomi, şehircilik, tarım ve gıda gibi kritik sektörlerin iklim krizinden en az şekilde etkilenmesini sağlamak için yerel ve ulusal düzeyde uyum planları hazırlanacak. Böylece, Türkiye’nin küresel iklim politikalarıyla uyumlu, sürdürülebilir bir dönüşüm süreci geçirmesi amaçlanıyor.
Halk Sağlığı ve İklim Kanunu
Temiz Hava Hakkı Platformu’nun da vurguladığı gibi, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), iklim değişikliğini 21. yüzyılın en büyük sağlık tehdidi olarak tanımlıyor ve 2030-2050 yılları arasında her yıl 250 bin erken ölüme neden olacağını öngörüyor. İklim değişikliği, yalnızca sıcaklık artışları ve doğal afetlerle değil, aynı zamanda hava kirliliğini artırarak da insan sağlığı üzerinde ciddi etkiler bırakıyor. Fosil yakıtların yanması sonucu atmosfere salınan karbon dioksit (CO2), kükürt dioksit (SO2), azot dioksit (NO2) ve partikül madde (PM) gibi kirleticiler, solunum yolu hastalıkları, kalp-damar rahatsızlıkları ve erken ölümlerle doğrudan bağlantılı. Bu nedenle, iklim kanunu yalnızca çevresel sürdürülebilirlik açısından değil, halk sağlığını koruma noktasında da hayati bir rol oynadığı söylenebilir.
İklim Değişikliği ve Hava Kirliliği: Birbirini Besleyen Tehditler
İklim değişikliği ve hava kirliliği, birbirini besleyen iki büyük çevresel sorun olup ortak kaynaklardan beslenir ve insan sağlığı ile ekosistemler üzerinde ciddi tehditler oluşturur. Fosil yakıtların yanması, sanayi faaliyetleri, ulaşım ve tarımsal üretim hem sera gazlarını atmosfere salarak küresel ısınmayı hızlandırır hem de PM, SO2 ve NO2 gibi kirleticilerle hava kalitesini bozar. Artan sıcaklıklar, özellikle ozon kirliliğini artırarak solunum yolu hastalıklarını tetiklerken, değişen hava akımları ve azalan yağışlar, kirleticilerin atmosferde daha uzun süre kalmasına neden olur. Kuraklık ve orman yangınları da hem hava kirliliğini artırır hem de karbon depolayan ekosistemleri yok ederek iklim krizini derinleştirir.
Hava kirliliği ise sadece yerel bir sorun olmakla kalmayıp, iklim değişikliğini de doğrudan etkileyen faktörler barındırır. Özellikle siyah karbon gibi kısa ömürlü kirleticiler, atmosferde güçlü bir ısı tutucu etkisi yaratarak küresel ısınmayı hızlandırır ve buzulların erimesine neden olur. Türkiye’de sanayi bölgeleri, büyük şehirler ve fosil yakıtlara dayalı enerji üretimi, hem hava kirliliği hem de iklim değişikliği açısından kritik riskler taşımaktadır. Bu iki sorunun bir arada ele alınması, temiz enerjiye geçiş, sıkı emisyon denetimleri ve doğa temelli çözümlerle mümkündür. Hem hava kalitesini iyileştirmek hem de küresel ısınmayı yavaşlatmak için fosil yakıtlardan çıkış, yeşil ulaşım politikaları ve şehir içi yeşil alanların artırılması gibi bütüncül yaklaşımlar benimsenmelidir.
Eleştiriler ve Eksiklikler
Kanun teklifi, bazı sivil toplum kuruluşları ve ekoloji örgütleri tarafından eleştiriliyor. İşte öne çıkan bazı eleştiriler:
- Emisyon azaltım hedeflerinin belirsizliği: Kanun, Türkiye’nin sera gazı emisyonlarını hangi seviyeye kadar ve hangi sürede azaltacağı konusunda net bir yol haritası sunmuyor.
- Fosil yakıtlardan çıkış takviminin eksikliği: Petrol, kömür ve doğal gaz kullanımının sonlandırılmasına dair net bir hedef içermiyor.
- Katılımcılık eksikliği: Sürecin, ekoloji örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarının görüşleri alınmadan yürütüldüğü eleştiriliyor.
- Teknolojik çözümlere aşırı bağımlılık: Kanun, karbon yakalama ve depolama gibi henüz tam anlamıyla uygulanabilirliği kanıtlanmamış teknolojilere dayandırılmakla eleştiriliyor.
Sonuç
Türkiye’nin ilk İklim Kanunu, iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir adım olarak kabul edilse de, başarısı büyük ölçüde uygulama mekanizmalarının etkinliğine bağlı olacaktır. Sıkı denetimler, şeffaflık, halkın sürece dahil edilmesi ve gerçekçi emisyon azaltım hedefleriyle desteklendiğinde, bu yasa Türkiye’nin yeşil dönüşüm yolculuğunda belirleyici bir rol oynayabilir. Ancak, eksikliklerin giderilmesi ve daha iddialı hedeflerin benimsenmesi, dönüşümün başarılı olabilmesi için kritik önem taşımaktadır.
İklim krizinin ve hava kirliliğinin birbirini besleyen doğası, çevresel verilerin düzenli izlenmesini ve şeffaf biçimde paylaşılmasını giderek daha önemli kılmaktadır. Biz airqoon olarak, çevresel izleme ve veri yönetimi sistemlerimizle, İklim Kanunu kapsamında oluşturulacak politikaların bilimsel temellere dayanmasına katkı sağlamaya hazırız. Ülkemizde ve birçok coğrafyanın farklı noktalarında hizmet veren sensör ağımız, yerel yönetimlerin ve kurumların çevresel verilere dayalı kararlar almasına, hava kalitesi sorunlarını tespit etmesine ve bunlara yönelik çözümler geliştirmesine imkan tanımaktadır. İklim değişikliğiyle mücadelede etkili adımlar atabilmek için, verilerin demokratikleşmesi, erişilebilir olması ve karar alma süreçlerini yönlendirmesi gerektiğine inanıyor, bu doğrultuda çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Kaynakça
Bahçetepe, S. (2025). İklimi yok etmenin kanunu. BirGün Gazetesi.
İklim Değişikliği Başkanlığı. (2025). Türkiye’nin İlk İklim Kanunu Geliyor.
Ekol Çevre. (2025). İklim Kanunu Nedir?
İSO Yeşil Blog. (2025). İklim Kanunu Meclise Sunuldu.
Karadağ, K. (2025). Türkiye’nin ilk “İklim Kanunu Teklifi” TBMM’de. Anadolu Ajansı.
Temiz Hava Hakkı Platformu. (2025). İklimi ve Toplum Sağlığını Korumaya Yönelik Somut Hedefleri Olan, Kapsayıcı, Adil Bir İklim Kanunu İçin Çağrı.